Yakın tarihte yayımlanan Yargıtay kararına konu olan olayda, aralarındaki ithalat ilişkisi bozulduktan sonra yurt dışı menşeili şirketin Türkiye’deki tek yetkili satıcısı, şirketin ticaret unvanını Türk Patent Enstitüsü nezdinde marka olarak tescil ettirmiştir. Yabancı şirket, tek yetkili satıcının bu kötü niyetli tescili yüzünden mallarına el koyulacağı endişesiyle Türkiye’ye olan satışlarını durdurmak zorunda kalmış, bu durumla ilgili olarak marka hükümsüzlüğü davası açmış ve kazanmıştır. Sonrasında ise, haksız rekabet ve tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi, tek yetkili satıcının tescilli markasını kullanmasının haksız rekabet oluşturmayacağına hükmederek davayı reddetmiştir. İlk derece mahkemesinin kararının davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından incelenmiştir. Yargıtay’a göre, kötü niyetle yapılan marka tescilinin mahkeme kararıyla hükümsüzlüğüne karar verilmesinin ardından bu hakların hiç doğmamış sayılması ve dolayısıyla gerçekte var olmayan, kötü niyetli olarak tescil ettirilen bir hak iddiası ile neden olunan zararların tazmini gerekmektedir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin önceki tarihli bazı kararlarında usulüne uygun olarak yapılan tesciller ile kullanılan markanın haksız rekabet oluşturmayacağı belirtilmişse de Daire her olayın kendi özelliklerine göre yorumlanması gerektiği üzerinde durmaktadır. Hukuk Genel Kurulu’nun endüstriyel tasarımlarla ilgili vermiş olduğu kararında da (27.03.2013 tarih ve 11-209/399 sayılı karar) saydığı kriterlere atıf yapmıştır.

Bunlar;

  • Verilen hükümsüzlük kararlarının geçmişe etkili olduğu,
  • Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağı ve
  • Durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağıdır.

HGK kararında genel olarak hükümsüzlüğüne karar verilen tasarım tescilinin ve bu tescile dayalı hakların hiç doğmamış sayılacağı ve gerçekte var olmayan kötü niyetli olarak tescil ettirilen bir hak iddiası ile neden olunan zararların tazmininin gerekeceği ilkeleri benimsenmiştir.

Yargıtay, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 44. maddesinde de markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kararın sonuçlarının geçmişe etkili olacağının hüküm altına alınmış olduğuna dikkat çekmiştir.

Sonuç olarak Yargıtay, davalının kötü niyetli tescilinden korunacak bir hakkının bulunmadığına, bu nedenle davacının uğradığı maddi zararı tazmin etmesi gerekeceğine hükmederek ilk derece mahkemesi kararını davacı yararına bozmuştur.

(Yargıtay 11. HD 2013/17104 E. 2014/14018 K.)