Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ana taşınmazın bir bölümünün özel parselasyon sonrasında bedel ödemeksizin yol vasfıyla tapudan terkin edilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle başvuruyu reddetti.

Mevcut olayda,

  • Başvurucular özel parselasyonun yapıldığı dönemde taşınmaz malikinin mirasçılarıdır.
  • Başvuru konusu taşınmazlar 1970 yılında iki kere özel parselasyona tabii tutulmuştur. Bu parsellerden ikisi muris üzerine tescilli olup, Karacabey Belediye Başkanlığı tarafından üzerine asfalt dökülmek suretiyle yol olarak kullanılmaktadır.
  • Başvurucular, Belediye’nin el atmasını sebep göstererek kamulaştırma bedeli ve ecri misil talebiyle dava açmıştır.
  • İlk derece mahkemesi, kamulaştırma bedeli karşılığında parsellerin tapusunun yol olarak terkinine ve ecrimisil bedelinin murise ödenmesine karar vermiştir.
  • Karar, davalı idare tarafından temyiz edilmiştir. Daha sonra ise dava konusu parsellerin diğer parsellere yol olarak bırakıldığı, özel parselasyon sırasında kamunun ortak kullanımına terk edilen yerlerin tapuda kişinin adına kayıtlı olmasının hukuki sonuç doğurmayacağı tespitiyle Yargıtay tarafından bozulmuştur.
  • Başvurucular ilk parselasyonda taşınmazın bir kısmının düzenleme ortaklık payı olarak kamuya terkedildiğini, ancak ikinci parselasyonda oluşan parsellerin yol vasfıyla tapudan terkinin herhangi bir kanuni dayanağı olmadığından bahisle ilgili kararın, mülkiyet ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkına müdahalenin ancak kanunilik, kamu yararı ve ölçülülük prensiplerine uygun olması durumunda gerçekleştirilebileceğini ortaya koymuştur. Bu kriterlerden ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden olduğunu ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesi,

  • İlgili müdahalenin Kamulaştırma Kanunu’nun 35. maddesi kapsamında gerçekleştirildiği, somut olayda dava konusu kamulaştırmanın yerleşim yeri içinde kalan parsellerin yol ihtiyacını karşıladığı, bu nedenle kanunilik ve kamu yararı kriterlerini taşıdığını ifade etmiş,
  • Orantılılık açısından ise kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasındaki kamu yararı ve bireyin hakları arasında adil bir denge olması gerektiği, bu adil dengenin başvurucunun “şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda” bozulacağı belirtilmiştir,
  • Yapılan değerlendirme sonucunda, taşınmazın yola dönüştürülmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği fakat başvurucunun ekonomik yarar sağlamak için talep etmesi üzerine parselasyon yapıldığı, ayrıca bu parselasyonun yol ayrılmadan yapılamayacağının öngörülebilir bir durum olduğu tespit edilmiştir.
  • Bu nedenle başvurunun kendi talebi doğrultusunda yapılan parselasyondan menfaat elde ettiği de göz önüne alındığında, müdahalenin başvurucuya aşırı bir yük yüklediğinden bahsedilemeyeceği, bu nedenle mülkiyet hakkına ihlal olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

12 Mart 2020 tarihli 31066 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 15 Ocak 2020 tarih, 2017/37952 başvuru numaralı Anayasa Mahkemesi kararının tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.