Anayasa Mahkemesi, kredi borcunu teminen başvurucunun (“Başvurucu”) taşınmazı üzerine koyulan ipoteğin, borçlunun kredi borcunu tamamen ödemiş olmasına rağmen bankaya başka yollardan borçlanmış olması gerekçe gösterilerek kaldırılmaması sebebiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Mevcut olayda,

  • Başvurucu, damadı E.K.’nin ev kredisi borcunun teminatı olması amacıyla taşınmazı üzerinde banka lehine ipotek kurmuştur. İpotek senedinin ilk sayfasında “K.’nin bankadan kullanmış olduğu ve kullanacağı bilcümle krediler nedeniyle doğmuş olan bütün borçların teminatını teşkil etmek üzere” 120.000 YTL üst sınırı ile ipotek tesis edildiği; ancak aynı ipotek senedinin ikinci sayfasında “E.K.’nin doğmuş veya doğacak her türlü kredi, sair bankacılık işlemleri ve herhangi bir şekilde bankaya karşı borçlarının teminatı olarak” gayrimenkulün ipotek olarak verildiği ibareleri yer almaktadır.
  • K.’nin söz konusu ev kredisini geri ödemesinin ardından Başvurucu, taşınmazı üzerindeki ipoteğin kaldırılması için bankaya başvurmuştur. Ancak banka, ipotek senedinde yer alan ikinci ifadeye dayanarak her ne kadar E.K. ev kredisinin tamamını geri ödemiş olsa da E.K.’nin üçüncü bir kişiye olan iki adet çeke ilişkin icra takibinin sürüyor olmasını gerekçe göstererek ipoteği kaldırmaktan imtina etmiştir.
  • Başvurucu, ipoteğin kaldırılması amacıyla Çan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştır. İlgili mahkeme tarafından talep edilen bilirkişi raporunda ipoteğin yalnızca bankadan kullanılan kredilere ilişkin borçlar kapsamında teminat teşkil ettiğini tespit edilmiş ve mahkeme bu doğrultuda keşide edilen çeklerin kredi sözleşmesi ve dolayısıyla bu kapsamda verilen ipotek ile bir bağlantısı bulunmadığını belirterek ipoteğin kaldırılmasına hükmetmiştir.
  • Banka, bu karara karşı istinaf yoluna başvurarak ipotek senedinde doğmuş ve doğacak tüm borçları kapsayacak şekilde ipotek verildiğini, bu sebeple ipoteğin kaldırılmaması gerektiğini belirtmiştir.
  • İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi, ipoteğin E.K.’nin bankaya karşı doğmuş doğacak tüm alacakları kapsadığından hareketle üst sınır ipoteğinin kaldırılabilmesi için teminat altına aldığı herhangi bir alacağın bulunmaması gerektiğini gerekçe göstererek ilk derece mahkemesi kararını kaldırmış, davayı reddetmiştir.
  • Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurarak ipotek senedinin ilk sayfasında E.K.’nin yalnızca bankaya olan kredi borçlarının kapsam dahiline alındığını, ikinci sayfadaki hükümde dahi E.K.’nin üçüncü kişilere değil, yalnızca bankaya olan borçlarının anlaşıldığını ifade etmiştir.
  • Yargıtay 19. Hukuk Dairesi temyiz istemini reddederek Bölge Adliye Mahkemesi kararını onamıştır.
  • Nihai karar Başvurucu’ya 10 Temmuz 2018 tarihinde tebliğ edilmiş olup, Başvurucu 9 Ağustos 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.
  • Anayasa Mahkemesi, yapılan değerlendirmeler sonucunda ipoteğin kaldırılmasına ilişkin Başvurucu tarafından açılan davada Bölge Adliye Mahkemesi’nin banka lehine yorumunun Başvurucu açısından ciddi bir belirsizliğe yol açtığını, E.K.’nin üçüncü kişilere olan borcunu temellük etme konusunda banka lehine ticari bir avantaj sağladığını, bu suretle Başvurucu’nun menfaati ile ipotek alacaklısı olan bankanın menfaati arasında kurulması gereken adli dengeyi Başvurucu aleyhine bozduğunu belirtmiştir.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, ipoteğin kapsamı konusunda tarafların iradeleri arasında uyumun bulunup bulunmadığının kesinliğe kavuşturulmasına, ipotek kapsamında kalan borcun başvurucu tarafından makul olarak öngörülemeyecek derecede genişletilmesinin ve bu suretle Başvurucu’nun ölçüsüz bir külfete maruz bırakılmasının ipotek alacaklısı ile ipotek borçlusunun menfaatleri arasında ciddi bir dengesizliğe yol açtığı, bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.

20 Aralık 2021 tarihli ve 31695 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 14 Eylül 2021 tarihli ve 2018/25663 başvuru numaralı Anayasa Mahkemesi kararının tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.