Anayasa Mahkemesi (“AYM”) borçlu şirketin yönetim kurulu üyesi başvurucu (“Başvurucu”) tarafından yapılan bireysel başvuruda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Başvurucu 1996-1999 yılları arasında borçlu şirketin (“Şirket”) yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunmuştur. Şirket, 21.12.1999 tarihinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (“TMSF”) devredilen Yurtbank Anonim Şirketi’nin (“Yurtbank”) %10 hisseli ortağıdır. Başvurucu 31.12.1998 ile 21.12.1999 tarihleri arasında Yurtbank’ın da yönetim kurulu üyeliği görevini yürütmüştür.

TMSF tarafından Şirket’in Yurtbank’tan aldığı krediye bağlı olarak, Şirket’ten tahsil edilemeyen kamu alacağının Başvurucu’dan tahsili amacıyla 20.5.2008 tarihinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un (“Kanun”) mükerrer 35. Maddesi uyarınca icra takibi başlatılmıştır. Başvurucu, borcun kamu alacağına dönüştüğü 10.8.2001 tarihinde yönetim kurulu üyesi olmaması nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağını savunarak, kanun yollarını tüketmiştir.

Başvurucu bu savunmasına ek olarak, Kanun’un mükerrer 35. maddesine eklenen ve kamu alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilcilerin farklı olması durumunda bu şahısların kamu borcundan müteselsilen sorumlu olacağını öngören 5. fıkranın, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihte derdest olan davalara da uygulanmasını öngören yürürlük maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, bu nedenle sadece kredinin ödenmesi gerektiği tarihteki kanuni temsilcinin sorumluluğuna gidilebileceğini, borcun kendisinden tahsilinin mümkün olamayacağını, ancak somut olayda mükerrer 35. maddenin 5. fıkrasının, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihte tahsil edilmemiş bulunan kamu alacaklarına da uygulandığını ve bu suretle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

AYM ise kararında; Kanun’un mükerrer 35. maddesinin 5. fıkrasının, kanuni temsilcilerin kendi dönemlerinde gerçekleşmeyen ve müdahale şanslarının olmadığı kamu borçlarından sorumlu tutulmalarına yol açtığı gerekçesiyle iptal edildiğini oysa Başvurucunun, kanuni temsilcilik görevinin sona erdiği tarihten sonra gerçekleşen ve bu nedenle müdahale şansının bulunmadığı bir eylemden değil aksine kendi döneminde ödenmesi gereken kredi borcunun ödenmemiş olmasından dolayı sorumlu tutulduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla somut olayın koşulları dikkate alındığında Kanun’un mükerrer 35. maddesine eklenen 5. fıkranın yürürlük maddesinin ve bilahare bu fıkranın kendisinin iptal edilmiş olmasının Başvurucu’nun durumunu etkilemediğine, zira Kanun’un, tüzel kişi yöneticilerinin kamu borçlarından tüzel kişilerle birlikte sorumlu olduklarını öngören mükerrer 35. maddesinin 1. fıkrasının kamu borcunun doğduğu tarih itibariyle de yürürlükte olduğuna karar vermiştir.

Başvurucu’nun Şirket’in kamu borcundan sorumlu tutulmasının Başvurucu’ya aşırı ve orantısız bir külfet yüklemediği ve bu suretle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi Başvurucu aleyhine bozmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Sonuç olarak Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

Bu linke tıklayarak 2 Ağustos 2017 tarih ve 30142 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararı’nın tam metnine ulaşabilirsiniz.