Başvurucu, kendisine ait ruhsatlı akaryakıt istasyonunun bulunduğu bölgenin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (“İdare”) 21.5.2009 tarihli 1/5000’lik Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planında (“Nazım İmar Planı”) kısmen “ulaşım ve transfer alanı”, kısmen de “parklar ve dinlenme alanı” olarak belirlenmesi işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesi sonucu kendisine ait ruhsatlı akaryakıt istasyonunun kamulaştırılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi Nazım İmar Planı sebebiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası hakkında kabul edilebilirlik kararı vermiş, ancak esas yönünden yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bahsi geçen 2013/2131 başvuru numaralı 10.06.2015 tarihli kararı, 18 Eylül 2015 tarihli ve 29479 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Başvurucu, Nazım İmar Planına ilişkin yargılama sürecinde,
- Nazım İmar Planının hazırlanmasında usule uyulmadığını,
- Kamu yararı kararında müphem ve muğlak ifadeler bulunduğunu ve İdare’nin işleminde kamu yararı olmadığını,
- Kendisine ait istasyonun Nazım İmar Planı sonrasında değerini kaybettiğini ve meşru beklentisinin Nazım İmar Planı ile göz ardı edildiğini,
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Anayasa Mahkemesi, Nazım İmar Planında başvurucunun taşınmazı için yapılan belirlemenin, başvurucunun taşınmazı üzerinde mülkiyet hakkından kaynaklanan yetkilerini kullanmasını önemli ölçüde sınırladığını, dolayısı ile mülkiyet hakkına bir müdahale olduğunun açık olduğunu belirtmiş ve kararında söz konusu müdahalenin Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması ve mülkiyet hakkınını düzenleyen 13. ve 35. Maddelerine uygunluğunu denetlemiştir.
Anayasa Mahkemesi, kararında mülkiyet hakkının ancak kamu yararına ve kanunla sınırlanabileceğini vurgulayarak, kamu yararı kavramı üzerinde durmuştur. Bu çerçevede Mahkeme, kamu yararının objektif bir tanıma elverişli olmadığını, bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş; müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğünün ise bunu iddia edene ait olduğunu ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, bilirkişi raporunda imar planın geneliyle ilgili eleştiriler olmakla beraber, başvurucunun taşınmazı özelinde İdare’nin işleminin kamu yararı taşımadığının açık ve net biçimde ifade edilmediğini vurgulamıştır. Dolayısıyla Mahkeme, Nazım İmar Planının kamu yararı taşımadığı iddiasının İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından reddedildiğini ifade etmiş ve Nazım İmar Planının kamu yararı taşımadığı iddiasının başvurucu tarafından İdare Mahkemesi önünde ispat edilemediği ve İdarenin kamu yararı kararının açıkça temelden yoksun veya keyfi olmadığının anlaşıldığını belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi, ölçülülük ilkesi gereği kanuna uygun yapılan Nazım İmar Planı ile ulaşılmak istenen kamu yararı ile başvurucunun sınırlandırılan mülkiyet hakkı arasında makul bir denge kurulması gerekliliğini vurgulamıştır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi ölçülülük ilkesi çerçevesinde de inceleme gerçekleştirerek İdare tarafından yapılan sınırlamanın ortaya çıkardığı durumun, başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gereklikleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, Anayasa Mahkemesi kararında başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Bahsi geçen karar 18 Eylül 2015 tarihli ve 29479 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu linke tıklayarak Anayasa Mahkemesi’nin kararının tam metnine ulaşabilirsiniz.