Ülkemizde Moda Hukuku üzerinde, yeni yeni konuşulmaya başlanan bir hukuk dalı olsa da, modanın önemli bir ticari saha olduğunun farkına varıldığı, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde güncel ve hızla gelişmekte olan bir moda disiplini haline gelmeye başlamıştır.
Moda Hukuku, üzerinde koruma sağlanan hakkın süjesine, bakıldığında öncelikle fikri mülkiyet hukuku ile yakından ilişkilendirilmektedir. Kanunların, toplumların ihtiyaçları neticesinde doğduğunu göz önüne alacak olur isek, bu bizi, bu güne kadar moda hukuku hakkında neden spesifik bir hukuki düzenleme yapılmadığı sorusunun cevabına da götürecektir. Nitekim, son yıllarda, modanın önemli bir endüstri haline gelmesi, tasarımcıların ve tekstil firmalarının ihtiyaçlarına işaret etmiş, bu ihtiyaçların hukuka yansımaları üzerinde de çalışılmaya başlanmıştır.
Ülkemizde moda sektörünün aktörleri, tekstil şirketleri, tasarımcılar, tasarımcı şirketleri, tasarım ofisleri veya tasarım dernek veya birlikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle tasarım şirket ve ofislerinin sayısı gün geçtikçe daha da artmaktadır. Bunun yanı sıra, Türk moda tasarımcıları mesleki anlamda örgütlenmektedir. Türk moda tasarım sektörünün, dünya moda akımlarının oluşumunda belirleyici bir “ekol” haline gelmesi” yolunda çaba harcayan moda tasarımcıları bir araya gelerek, 2006 yılında Moda Tasarımcıları Derneği’ni kurmuşlardır.1 Anılan dernek tasarımcıları ortak ihtiyaçlarına çözüm aramak üzere toplantılar gerçekleştirmekte ve moda tasarımcılarını zaman zaman yaşadıkları sıkıntıları idari otoritelere iletmek hususunda birlikte hareket etmektedirler.
Moda Hukukunun temel öznelerinden sonra üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, tasarım hakkının hangi hak kapsamında olduğu ve hangi kanun çerçevesinde konumlandırıldığı meselesidir. Bir tasarımın hangi hakla tanımlandığı, hakkın doğumu usulü, koruma süresi veya ihlali halinde izlenecek hukuki yollar da buna bağlı olarak farklılık arz edecektir.
Mevcut uygulamaya bakıldığında, moda tasarımlarının, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkındaki Kanunun Hükmünde Kararname ( “554 sayılı KHK) çerçevesinde tescile bağlandığına rastlanılmaktadır. Bu yol moda tasarımcılarından ziyade, moda evleri veya tekstil firmaları tarafından daha aktif şekilde izlenilen bir yoldur.
554 sayılı KHK’ya göre “yenilik” ve “ayırt edicilik” özelliği taşıyan tasarımlar, anılan mevzuat kapsamında koruma kazanacaktır. Türk Patent Enstitüsü, önüne gelen bir tasarımda, tasarımın yenilik ve ayırt edicilik taşıyıp taşımadığını kendiliğinden incelemez. Bu hususların incelenebilmesi için, gerçek tasarım sahibi olan kişinin, tasarımın yayını tarihinden itibaren 6 aylık süre içersinde, Türk Patent Enstitüsü nezdinde itiraz etmesi gerekir. Aksi halde, başvuru kesinleşerek, tasarım tescil edilir. Burada vurgulanması gereken bir diğer noktada, başvuru aşamasında, tasarım sahibine tanınmış olan ve başvuru tarihinden itibaren en çok 30 ay sonrasına tekabül edecek olan yayın erteleme talebi hakkıdır. Bu hak, başvuru konusu ürünü henüz piyasaya çıkmamış olan tasarım hakkı sahipleri için önem arz etmektedir. Moda sektörünün hızla değişime uğrayan bir sektör olması ve tasarımların kopyalanma tehlikesine son derece açık olması bakımından önemli bir püf noktasıdır.2 Bununla beraber, tasarımların tek tek değil de, koleksiyonunun tümünün, genel de çoklu tasarım olarak tescil edilmesi de sık rastlanan bir durumdur.
Diğer yandan 554 sayılı KHK’daki tescil sisteminin, moda tasarımlarından doğan ihtiyaca tam olarak cevap veren bir koruma sistemi olduğundan söz etmek güçtür. Amerika’daki Cheney Bros v. Doris Silk Corp. davasında da üzerinde durulduğu gibi, moda koleksiyonları, genel itibari ile sezonluk olarak hazırlanmaktadır ve hangi tasarımların başarılı ve iyi satış getiren tasarımlar olduğunu önceden kestirmek mümkün değildir.3 Bu nedenle o sezonun tasarımları, bir sonraki yılda aynı değeri içermeyebilir veya beklenen başarı elde edilemeyedebilir. Dolayısıyla, yaklaşık 9-10 ay alan tescil süreci, hem sürenin uzunluğu bakımından artık o sezonun sadece 6-7 aylık önem arz eden tasarımının tescilini manasız hale getirebilir. Neticeten de, tasarım sahipleri de hem uzun süren hem de çoğu zaman maliyetli olarak kabul edilebilecek tescil prosedürleri dolayısı ile, tasarımlarını tescille koruma altına alma yolundan imtina etmektedirler. Hiç şüphesiz ki, moda tasarımlarının kendine özgü dinamikleri, daha esnek bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Bu esneklik, AB Hukukunda kendini 3 yıllık koruma süresi olarak göstermekle beraber, tescilsiz tasarımların da 12 ay içinde tescilinin yapılabileceği düzenlenmiştir.4 554 sayılı KHK’nın 26/son maddesinde de modası sık değişen endüstriler ile ilgili ürünlerin tasarım başvuruları konusunun daha basit başvuru imkânları veren yönetmeliklerle düzenleneceği belirtilmiş olmasına rağmen, bu konuda henüz bir düzenlemeye gidilmemiştir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) kapsamındaki düzenlemeler açısından konuyu ele aldığımızda, FSEK 4/I,b.4’e göre de, estetik değere sahip moda tasarımları güzel sanat eseri olarak kabul edilmiştir. 4110 sayılı Kanun ile yapılan bu değişiklik ile moda tasarımlarının açıkça eser olarak kabul edildiği görülmektedir. Ancak bu kapsamdan, her moda tasarımının “eser” statüsünde kabul edileceği sonucuna ulaşılmaması gerekmektedir. Kanaatimizce, bir moda tasarımının güzel sanat eseri olarak kabul edilebilmesi için, sahibinin hususiyetini taşıyan ve estetik değere sahip bir nitelikte olması gerekir. Hirsch, moda eserlerinde kural olarak estetik unsurun bulunmadığını, ancak moda eserinin sahibinin özelliklerini taşıyan unsurların bulunması halinde Mülga Hakk-ı Telif Kanunu kapsamında fenni plan ve haritalar gibi, telif haklarından yararlanabileceğini, kısacası, güzel bir eteğin yalnız başına eser olarak nitelenemeyeceğini, ancak bu güzel eteğin bir dergide elbise modeli olarak yayımlanması halinde ilmi eser olarak nitelendirilebileceğini belirtmiştir. Burada Hirsch’in moda tasarımını güzel sanat eseri değil, ilmi eser statüsünde kabul ettiği gözlemlenmektedir.5
Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelik uyarınca eser sahipliğinin tescili zorunlu ve ihtiyari tescil olarak ikiye ayrılmaktadır ve moda tasarımları tescili zorunlu olarak kabul edilen eser kategorilerine dahil değildir. Toplumun genelinde yanlış algılandığı gibi zorunlu tescil sisteminde dahi, tescil hak sahipliği ihdas etmek amacı ile gerçekleştirilemez. Sadece hak sahipliğinin tespiti açısından ve/veya maddi haklardan yararlanma yetkilerinin takibi hususunda kolaylık sağlamaktır.
Eser sahiplerinin, Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelik kapsamındaki tescil sisteminden farklı olarak izledikleri bir diğer tescil metodu da noterler nezdinde gerçekleştirilen tescillerdir. Ancak bu uygulama da yukarıdaki tescil sisteminden daha önde bir koruma sağlamamaktadır.
FSEK m. 4 kapsamında bir güzel sanata eseri olarak kabul edilen bir moda tasarımı endüstriyel tasarım olarak kullanılabilir. Bu şekilde kullanılmaları, bu eserlerin fikir ve sanata eseri olma niteliğini ortadan kaldırmaz.6 Nitekim FSEK m.4/2 fıkrası, tasarımların da aralarında sayıldığı bir grup güzel sanat eserinin, endüstriyel model veya resim olarak kullanılmasının, düşünce ve sanat eserleri olmak sıfatlarını etkilemeyeceğini açıkça hüküm altına almıştır. Bu kümülatif koruma ilkesinin tipik bir örneğidir. Ancak bu koruma ilkesi pratikte bir takım ikilemlere ve sorunlara yol açabilecektir. Örneğin, bir moda tasarımının endüstriyel tasarım olarak tescil edilmesi halinde, bu artık tescille korunan bir tasarım hakkı olarak, hakkın koruma süresi her 5 yıl sonrasında yenilemek sureti ile toplamda 25 yıldır. Oysa bir tasarımın Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca güzel sanat eseri olarak kabul edilmesi halinde, tasarımın koruma süresi eser sahibinin yaşamı boyunca ve ölümünden sonra 70 yıldır. Bu genel koruma süreleri ile moda tasarımı hakkı birlikte değerlendirildiğinde arada bir uyuşmazlığında olduğu göze çarpmaktadır. Moda sektörünün kendi iç dinamiklerine bakıldığında, sektör son derece hızla gelişen, yıl bazında değil hatta sezon bazında farklılaşan bir sektördür. Hal böyle iken, tasarıma sağlanan veya esere sağlanan koruma süresinin çok uzun olması moda endüstrisinin gelişimine zarar verebilecektir. Diğer yandan, FSEK uyarınca tüzel kişiler yaratma yeteneğine kabil olmadıkları için eser sahibi olamazken, tasarımın tescili sayesinde tüzel kişilerde,-tasarımcı değil ancak- tasarım sahibi olabilirler.7 Şüphesiz ki en önemli fark, tasarım mevzuatı çerçevesinde koruma için tescil zorunluluğu varken, eserler meydana geldikleri anda korumanın kendiliğinden başlamasıdır. Esasen tüm bu farklılıkların olmasının temelinde fikri hakların ve sınai hakların nitelik ve korunma amaçlarındaki farlılıklar yatmaktadır.
Marka hukuku açısından durum değerlendirildiğinde, moda hukuku tasarımların korunması meselesinden çıkıp, tasarımcıların adlarının ve markalarının korunması noktasında şekillenmektedir. Marka hukuku bakımından, moda tasarımcılarının veya tekstil firmalarının uygulamada yaşadıkları en büyük problem de taklit marka meselesidir. Maalesef ki, Türkiye taklit pazarında dünyada ilk 10 içerisinde, üst sıralarda yer alan ülkelerden olmakla birlikte, taklit pazarının büyük bir dilimini de moda ürünleri teşkil etmektedir. Tasarımcının adından veya moda sektöründe ileri gelen markaların itibarından ve tanınmışlığından fayda sağlamak isteyen kötü niyetli firma ve kişiler, markanın taklidi yoluna gidebilmektedirler. Bu taklit ürünler tespit edilene ve gerekli hukuki süreç başlatılan kadar, kullanan kimseye haksız kazanç sağlamakta olduğu gibi, itibarlı bir markanın kalitesiz ürünler üzerinde kullanılması, markanın sulanmasına ve itibarının zarar görmesine de neden olabilmektedir.
Moda tasarımlarının Patent Hukuku hükümleri ile korunamayacağı ise, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünden Kararname ile korunamayacağı ise md. 6 uyarınca “Patent Verilemeyecek Konular ve Buluşlar” başlığı altında, “sanat eserleri” ve “estetik niteliği olan yaratmalar” olarak dolaylı olarak düzenlenmiştir.
Bir moda tasarımının endüstriyel tasarım olarak Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil edilmesi halinde, tasarım hakkının ihlali durumunda 554 sayılı KHK’da düzenlenen kanun yollarına başvurmak mümkündür. Bu çerçevede, 554 sayılı KHK’nın m. 49 vd maddelerindeki, tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ve şartların oluşması halinde maddi- manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Bunun yanı sıra, Gümrük Kanunu uyarınca, endüstriyel tasarımın ihlali niteliğinde bir malın gümrük işlemleri, hak sahibinin talebi üzerine veya gümrük idarelerinde re’sen durdurulabilir ve mallara el koyulabilir. Moda tasarımı, estetik değere haiz ise, FSEK hükümleri uyarınca da korunacaktır. Bu çerçevede, telif hakları ihlal edilen moda tasarımı yani eser sahibi, öncelikle eser sahibi olduğunun tespitini mahkemeden isteyebileceği gibi, yine tecavüzün tespiti, men’i ve ref’i davaları ile maddi- manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. FSEK’e özel bir düzenleme olan m. 68’in vermiş olduğu hakla, mali hakları tecavüze uğraması durumunda, sözleşme olması durumunda isteyeceği bedelin üç katına kadar tazminat talep edebilir. Moda tasarımı hak sahibi, FSEK, 554 sayılı KHK veya diğer sınaî mülkiyet mevzuatlarındaki hükümlerden hangisine dayanırsa dayansın, bunlara ek olarak her zaman haksız rekabet hükümlerine de dayanabilir.8 Zira, fikir ve sanat eserleri hukukunun, marka hukukunun, endüstriyel tasarım ve patent hukukunun konusu, sırasıyla eser, marka, tasarım ve patent üzerindeki haklar ve bunlarla sahiplerinin korunması iken, haksız rekabet hukukunun konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ticaret yönetimi ve uygulamalarına karşı emek ilkesi uyarınca, işletmesel çabayı, birikimi ve yatırımı kapsayan emeğin korunmasıdır.9
Türkiye’nin özellikle moda ve tekstil alanında başarılı markalaşma ve dışa açılım süreçleri, beraberinde başarılı devlet politikalarının gelişmesine de yön vermektedir. Devletin Türk markalarına destek vermesi gerekliliğinden ortaya çıkan TURQUALITY® Projesi, 2004 yılında tekstil ve hazır giyim sektörlerinden beş firma ile yola çıkmıştır. Temel hedefinin, marka potansiyeli olan firmalara global bir marka olma yolunda finansal kaynak sağlamak suretiyle, markalaşmada ivmelendirici bir rol oynamak ve Global Türk markaları yaratabilmek olduğu kabul edilebilir.10 TURQUALITY® Projesi’ni mevcut durumdaki hukuki İhracata Yönelik Devlet Yardımları Kararı”na dayanılarak hazırlanan Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu’nun 11/05/2006 tarihli ve 2006/7 sayılı Kararına istinaden hazırlanan ve halihazırda yürürlükte olan Türk Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, Türk Mali İmajının Yerleştirilmesi Ve Turquality®’nin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ oluşturmaktadır. Tebliğin amacı genel olarak TURQUALITY® Programıkapsamına alınan firmalara yurt içinde ve yurt dışında markalaşma sürecinde devlet tarafından destek verilmesidir. TURQUALITY® dünyanın devlet destekli ilk ve tek markalaşma program olarak, özellikle tekstil şirketleri ve moda tasarımı şirketleri için güçlü markalar yaratmaya yönelik ve Türk moda sektörünün uluslar arası arenada gelişimini sağlamaya yönelik önemli bir devlet desteğidir.
Türkiye’deki benzeri uygulamalardan birisi de, 2008/2 sayılı “Tasarım Desteği Hakkındaki Tebliğ”dir. Tebliğin amacı, Türkiye’de tasarım kültürünün oluşturulması ve yaygınlaştırılmasını teminen tasarımcı şirketleri, tasarım ofisleri ile Birlikler, tasarım dernekleri-birliklerinin gerçekleştireceği tanıtım, reklam, pazarlama, istihdam, danışmanlık harcamaları ile yurt dışında açacakları birimlere ilişkin giderlerine ilişki devlet desteği sağlanmasıdır.
Yukarıda en önemlilerinden iki tanesine değinilmiş olan, devlet desteklerine başvuru süreçleri, kurumsal yapı içerisinde ciddi ölçüde hazırlamış ve hatta arşivlenmiş olan ilgi ve belgelerinin sunulmasını gerektirmektedir. Başvuru ve denetim aşamalarında Dış Ticaret Müsteşarlığı oldukça detaylı incelemeler gerçekleştirmekte ve tasarım ofisi, tasarımcı şirketleri vb organizasyonların stratejik planlama ve hedeflerini görmek istemektedir. Çoğu zaman başvuru dosyalarının hazırlığı, dışarıdan profesyonel proje desteği alınarak da gerçekleştirilebilmektedir. Bu hazırlık sürecinin hukuki açıdan desteklenmesi de kaçınılmazdır.
Sonuç olarak, moda hukukunun kendine has gereksinimleri ve parametreleri olduğu açıktır. Bu sebeple, mevcut hiçbir hukuki düzenleme, moda sektörünün dinamik ihtiyaçlarına cevap vermekte yeterli değildir. Zira yukarıda değerlendirmeye alınan hukuki düzenlemeler, moda hukukun değişken yapısına uygun hızda ve kapsamda koruma sağlayan düzenlemeler değildir. Diğer yandan, hukuki korumanın ana bir mevzuat çerçevesinde şekillenmemiş olması, uygulamada bazı çelişkilere ve sorunlara neden olmaktadır. Bu sebeplerle, son yıllarda önemli gelişmelerin yaşandığı devlet desteklerindeki başarının, tasarım hakkının etkili şekilde korunması için evleviyetle gerekli olan hukuki düzenlemelere de yansıtılması gerekmektedir.
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz.: ( Çevirimiçi) http://www.mtd.org.tr/tr/, 10.03.2011.
[2] Bkz. Karahan, Sami/Suluk,Cahit/Saraç,Tahit/ Nal,Temel, Fikti Mülkiyet Hukukunun Esasları, Ankara, 2007, s.230.
[3] Bkz. Ginsburg, Jane C./Litman, Jessica/ Goldberg, David/ Greenbaum, Arthur J, Trademark and Unfair Competition Law: Cases and Materials, Virginia, 1996, s. 33.
[4] Bkz. Karahan, Suluk, Saraç, Nal, s.219.
[5] Hirsch, E, Fikri ve Sınai Haklar, Ankara, 1948, S.151’den naklen Uslu, Ramazan, Türk Fikir ve Sanat Hukuku’nda Eser Kavramı, Ankara, 2003, s. 136.
[6] Bkz. Kılıçoğlu, Ahmet, Sınai Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara, 2006, s. 134.
[7] Tasarımcıya sağlanan tek manevi hak adın belirtilmesi hakkıdır. (EndTasKHK m.18) . Tüzel kişi tasarımcı olamayacağından dolayı böyle bir hakkı yoktur. Bkz. Karahan, ,Suluk, Saraç, Nal, s.228.
[8] “…Oysa, dava dilekçesinde maddi vakıa olarak, haksız rekabete ilişkin eylemler açıklanmış ve davalıların tasarım hakkına tecavüzlerinin önlenmesi esas itibariyle istenmiştir. Bu istemin içinde özel ve genel hükümlere dayalı haklara dayanılmış olduğu açıktır. Bu itibarla, 554 sayılı KHK hükümlerine dayanma olanağı sonradan kalmayan asıl davacının, genel hükümlere dayalı haksız rekabetin önlenmesi istemine dayanma hakkı herhalükarda var olup, esasen dava dilekçesinde buna açıkça da dayanmıştır. Bundan ayrı olarak, 5846 sayılı KHK.nin 4/4 ncü maddesinde, tekstil ve moda tasarımlarının eser olduğuna ilişkin yazılı hükme de 15.04.2002 havale tarihli dilekçesinde dayanmıştır. Bu şeklide asıl davacı, genel ve özel yasa hükümlerine beraberce tekrar dayanmış olmaktadır. Esasen 5846 sayılı Kanun’un 83 ncü maddesinde haksız rekabet hükümlerine de atıf yapılmıştır. Diğer yandan, 554 sayılı KHK.nin ½ nci maddesinde, tescilsiz tasarımların genel hükümlere göre korunacağı da öngörülmüştür.
Doktrinde de konu tartışılmış ve şu sonuca varılmıştır. Haksız rekabet hükümleri fikri mülkiyet hukuku yanında kümülatif olarak tatbik edilir.”Kümülatif uygulama” görüşünün anlamı şudur; haksız rekabet hükümleri, fikri mülkiyet hukuku, örneğin tasarım ya da marka, patent hukuku yanında ikinci derecede değil, gerektiğinde ve koşulları varsa doğrudan ve birinci derecede uygulanabilir.”( Bkz: Yargıtay 11. HD.,14.12.2005 T, 2004/14760 E, 2005/12302 K).
[9] Bkz. Tekinalp, Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 1999, s. 33.
[10] Ayrıntılı bilgi için bkz: (Çevirimiçi) http://www.turquality.com/15.aspx