Türk Patent ve Marka Kurumu’nun (“TÜRKPATENT”) tanınmış marka sicili tutma yetkisi, 2020 yılında Yargıtay tarafından verilen karardan beri tartışma konusu haline gelmiştir. Her ne kadar hali hazırda TÜRKPATENT, tanınmış marka tescil başvurularını kabul etmeye devam etse de, tanınmış marka başvurularına dair yaptığı son karar incelemesi 20.07.2022 tarihindedir. Bu tarihten itibaren TÜRKPATENT’in başvuruları kabul ettiği ve inceleme için karar birimine havale ettiği görülmekle birlikte, herhangi bir değerlendirme veya inceleme yapmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durum, tanınmış marka sicilinin geleceği ve TÜRKPATENT’in bu konuda ne yönde bir politika izleyeceği konusunda belirsizlik yaratmıştır. Mevzuatta yapılacak düzenlemelerle bu yetkinin sınırlarının netleştirilmesi, uygulamada karşılaşılan sorunların çözülmesi açısından kritik önem taşımaktadır.
1. Tanınmış Marka Sicili’nin Kuruluşu ve Geçmişi
TÜRKPATENT, 1997 yılında bir defaya mahsus olmak üzere tanınmış markaları ilan ettiği bir bülten yayımlamıştır. Daha ise sonra 19.11.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5000 sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un da kendisine verilen “markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini yapmak” yetkisine dayanarak, aynı tarihte yayımladığı “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri ile İlgili Esaslar ve Uygulaması” adlı bir duyuruyla Tanınmış Markalar Sicili tutmaya başlamıştır. Buna karşın, gerek mülga gerekse güncel mevzuatta TÜRKPATENT’e tanınmış markalar sicili tutmasına dair açık bir yetki bulunmamaktadır.
2. Tanınmış Marka Siciline dair ilgili Yargıtay İçtihatları
Yargıtay, 2003 sonrasında verdiği birçok kararında 5000 sayılı Kanun’a atıf yaparak TÜRKPATENT’i tanınmış markaların tespiti konusunda öncelikli yetkili merci olarak kabul etmiştir. Öyle ki, ilerideki muhtemel tecavüz eylemlerine karşı yalnızca tanınmışlığın tespiti talepli ikame edilen çekişmesiz davalarda dahi Tanınmış Markalar Sicili’ne başvurulmuş olmasını dava şartı olarak değerlendirmiştir.
Öte yandan Yargıtay ilerleyen yıllarda tanınmışlığın sabit bir olgu olmadığını, sicile tescilden sonra geçen yıllarda markanın tanınmışlığını kaybedebileceğini ve Tanınmış Markalar Sicili’nin güncellenen bir kayıt sistemi olmaması nedeniyle sicil kaydının tek başına markanın tanınmışlığına ispata yeterli olmadığını içtihat etmiştir. Bu kapsamda, her somut olayda tanınmışlık iddiasının ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 05.02.2020 tarihli, 2019/2980 E. ve 2020/991 K. sayılı kararıyla yerleşik içtihadından dönmüş; davacının tanınmış marka başvurusunun reddine ilişkin YİDK kararının iptali talebiyle açtığı davayı, “hukuki yarar yokluğu” gerekçesiyle reddetmiştir. Kararda, önceki içtihatlarla paralel olarak tanınmışlık olgusunun sabit bir durum olmayıp her somut olayda ayrıca ispat edilmesi gerektiği belirtilmiş; ancak önceki içtihatlardan farklı olarak, TÜRKPATENT’in tanınmış marka sicili tutma konusunda yasal bir yetkisinin bulunmadığına da hükmedilmiştir.
Bu yaklaşım, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2023 tarihli, 2023/83 E. ve 2023/7 K. sayılı kararında da sürdürülmüş; TÜRKPATENT’in tanınmış marka sicili oluşturma yetkisinin bulunmadığı ve her somut olayda yeniden değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiş ve tanınmışlık tespitinin müstakil bir dava konusu olamayacağı ile yalnızca bir uyuşmazlık kapsamında ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
3. Tanınmış Marka Sicili’nin İşlevi ve Güncel Durumu
Yerleşik süre gelen Yargıtay içtihatları uyarınca her hâlükârda, marka sahiplerinin markalarının tanınmışlığını TÜRKPATENT ve yargı nezdinde ispat edebilmek için her somut olayda yoğun delil sunmaları gerekmektedir. Ancak Tanınmış Markalar Sicili’ne kayıt, uzun yıllardır süre gelen Yargıtay içtihatları uyarınca tanınmışlık olgusunun sabit bir olgu olmaması nedeniyle tek başına markanın tanınmışlığı bakımından bir ispat kriteri olmamakla beraber uygulamada marka sahipleri ve vekilleri tarafından ispatı kolaylaştıran bir yöntem olarak tercih edilmektedir.
Tanınmış marka tescilleri, özellikle tanınmışlık olgusunun TÜRKPATENT nezdindeki çekişmelerde kabulü bakımından önem taşımaktadır. Pek çok kez, tanınmışlık iddiası detaylı ve kapsamlı delillerle desteklenmiş olsa da, uzmanların tanınmışlık olgusunu kabul etmekten imtina ettikleri gözlemlenmektedir. Buna karşın, marka tescillerinin varlığı halinde tanınmışlık iddialarının kabulünün daha kolay olduğu görülmektedir.
Nitekim, Yargıtay’ın son beş yıl içerisindeki aksi yöndeki içtihatlarına rağmen, marka sahiplerinin tanınmış marka tescili için başvurularda bulunması bu husustaki ihtiyacı ortaya koymaktadır. Ancak TÜRKPATENT tarafından verilen son tanınmışlık değerlendirmesi kararı 20.07.2022 tarihli olup, halihazırda her ne kadar başvurular kabul edilip inceleme birimine havale edilse de bu başvurulara dair TÜRKPATENT tarafından herhangi bir değerlendirme veya inceleme yapmamaktadır.
Güncel Yargıtay içtihatları doğrultusunda, marka sahibinin herhangi bir çekişme olmaksızın markasının tanınmışlığının TÜRKPATENT tarafından tespitini veya yargı nezdinde belirlenmesini talep etmesi imkânsız hale gelmiştir.
4. Sonuç
Önümüzdeki süreçte, TÜRKPATENT’in tanınmış marka sicili tutma yetkisinin açık bir yasal dayanakla düzenlenmesi, sicil sisteminin kapsam ve sınırlarının netleştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, TÜRKPATENT tarafından sicil sisteminin işletilmeye devam edilmesi durumunda dahi, Tanınmış Markalar Sicili artık tanınmışlık iddialarının ispatında anlamını yitirecek; marka sahiplerinin tanınmışlık iddialarına ilişkin her somut olayda daha kapsamlı ve yoğun deliller sunması kaçınılmaz olacaktır.