Anayasa Mahkemesi, yargı sürecinde itiraz edilmeyen bilirkişi raporuna sonradan açılan ek davada itiraz edildiği ve bu itirazın istinaf mahkemesi tarafından yerinde görüldüğü başvuruyu değerlendirdi. Bilirkişi raporunun ilk davada kazanmış olduğu kesin delil niteliğinin göz ardı edilmesi sebebiyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Davaya konu olayda,

  • 1986 yılında başvurucunun arsa niteliğindeki taşınmazının bir kısmına idarece kamulaştırma yapılmaksızın veya irtifak hakkı tesis edilmeksizin el atılmış ve enerji nakil hattı geçirilmiştir.
  • Başvurucu 3 Ağustos 2012 tarihinde idare aleyhine kamulaştırmasız el atma nedeniyle kısmi dava açmıştır ve ıslah hakkı saklı olmak üzere 1 TL ödenmesini talep etmiştir.
  • Açılan kısmi davada mahkemece 11 Aralık 2012 tarihinde bilirkişilerle yapılan keşif sonucu hazırlanan raporda öncelikle emsal alınması gereken satış bedeli tespit edilmeye çalışılmıştır. Bilirkişi raporunda özetle, irtifak nedeniyle taşınmaz değerinin %57,19 oranında azaldığı fakat yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca arsa vasfındaki taşınmazlar için değer düşüklüğü oranının en fazla %50 olabileceği de dikkate alındığında irtifak bedelinin 257.693 TL olduğu belirtilmiştir.
  • Başvurucu 12 Şubat 2013 tarihli dilekçesiyle dava değerini 220.000 TL olarak ıslah etmiştir. Mahkeme de bilirkişi raporunu hükme esas alarak ve taleple bağlı kalarak 220.000 TL tutarında maddi tazminatın idareden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Karar idare tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 5. Hukuk dairesi tarafından, gerekçe bölümünde kabul edilen tazminatın açıkça belirtilmemesi ve maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekçeleriyle bozulmuştur. Bilirkişi raporu ve irtifak değerinin belirlenmesinde ise bir kanuna aykırılık veya isabetsizlik olmadığı belirtilmiştir. Yerel mahkeme bozma kararına uyarak tekrar karar vermiştir. Karar idarece tekrar temyiz edilmiş olsa da bilirkişi raporuna temyiz sürecinde değinilmemiş ve karar bu yönde kesinleşmiştir.
  • Başvurucu, taleple bağlı kalınarak 220.000 TL’ye hükmedildiği ve yargılama esnasında alınan bilirkişi raporunda tazminat miktarının 257.693 TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle 37.693 TL’nin yasal faiziyle birlikte ödenmesi için ek dava açmıştır. Yerel mahkeme, bu davanın ilk davanın devamı niteliğinde olduğundan bahisle davanın kabulüne karar vermiştir.
  • İdare tarafından karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf dilekçesinde bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelerin yerinde olmadığı ve hesapların hatalı olduğu ileri sürülmüştür.
  • İstinaf mahkemesi, bilirkişi raporunun somut olayın özelliklerine göre kesin delil niteliği kazanmadığı, takdiri delil niteliğindeki bilirkişi raporuyla ilgili istinaf itirazlarının değerlendirilebileceği sonucuna varmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda istinaf mahkemesi, ilk davada alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğu kanaatine varmış ve başvurunun kabulü ile ek davanın reddine karar vermiştir. Bu karar üzerine başvurucu bireysel başvuruda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi, kararında, bilirkişi raporuna davalı idarenin ne ilk davada ne de ek davadaki cevap dilekçesinde itiraz etmemiş olduğunu, bu itirazların yalnızca istinaf dilekçesinde dile getirildiğini vurgulamış ve bu noktada artık yargısal denetimden geçip, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre de bağlayıcı hale gelmiş olan raporun daha önceden ileri sürülmeyen itirazlarla tartışılabilir kılınmasının hukuka uygun olmadığını belirtmiştir. Bu durumda başvurucunun herhangi bir kusuru olmaksızın açtığı davanın reddedilmesine ve sonuç itibarıyla idarenin kendi kusurundan yararlanmasına yol açıldığı, bu uygulamanın hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle bağdaşmadığı ve yargılama usulünde öngörülen güvencelerin sağlanmadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin 16 Ekim 2020 tarih ve 31276 sayılı kararının tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.